HABER DETAYI

6 Ekim 2024 14:13

Şiddet

Şiddet

Gündemimiz şiddet. Şiddetin pek çok türü var ve biz tüm türleri yaşıyoruz. Aklımızda hep bir geçmişle kıyaslama ve şiddetin arttığı düşüncesi var. Gerçekten şiddet son yıllarda arttı mı arttıysa ne kadar arttı merak ettim. Bir makalede ülkemizde kadına şiddetin, “son on yılda yüzde 1400” arttığını okudum. Yüzde 1400!! Sadece kadına uygulanan şiddetin artış oranı bu rakam. Çocuklara, engellilere, yaşlılara, doğaya, hayvanlara uygulanan şiddeti de düşünürsek rakamın daha da artacağı ortada. Doğaya ve hayvana şiddet ülkemizde ne yazık ki örneğini yaşadığımız bir konu. Bazı ülkeler bu türlü durumlara karşı önlem almak için ne yapmışlar bakalım:  İlk örnek Hindistan’dan.  2013 yılında Hindistan, resmi olarak yunusları “insan olmayan birey” olarak tanımış. Bu karar sonucunda yunuslar da insanların sahip olduğu iddia edilen hayatta kalma ve özgür bir şekilde hayatını sürdürme hakkından faydalanabilecekler. Kosta Rika, Macaristan ve Şili de bu yönde kararları yürürlüğe koymuş durumda.  

İkinci örnek ise Yeni Zelanda’dan. 2017 yılında Yeni Zelanda’daki Whanganui Nehri ‘canlı varlık’ olarak tanınmış ve nehre hukuki statü verilmiş. Yeni Zelanda’nın en uzun üçüncü ırmağı olan Whanganui Nehri’nin hakları, yasal olarak iki kişi tarafından temsil edilecekmiş. Yeni Zelanda’da alınan bu kararın hemen ardından Hindistan’da da benzer bir karar alınmış. Hindistan’ın Büyük Ganj ve Yamuna nehirleri de mahkeme kararı ile canlı varlık olarak kabul edilip hukuki statü kazanmış. Büyük Ganj ve Yamuna nehirleri de insana atfedilen her hukuki hakka sahip olacak ve mahkemelerce aynı statüde değerlendirileceklermiş. 

Bu ülkelerde de şiddet, hak ihlalleri devam ediyordur ancak hakların korunmasına yönelik bu kazanımlar umut verici. Bizim ülkemizde ise bu tür kararlar alınmadığı gibi, tam aksine gözümüzün önünde şiddet suçları işleniyor. 2024 yılında biz, ülkemizde doğal alanları ve hayvanları korumak için birey statüsü kazandırmak bir yana, bireyleri şiddetten koruyamıyoruz. 

Toplumsal bilincin şiddetle mücadelede hayati öneminin olduğu aşikâr. Bilinçli bir toplum oluşturmak için de çocukların eğitimine önem veriliyor. Eğitime verilen önemi göstermek için kurumlar ve özel kişilerce kreşler, anaokulları açıldı. Toplumun bilinç seviyesini geliştirmek için önemli bir adım daha atılmış ve birçok kurumda Kadın Birimleri kurulmuş. Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü var örneğin. Büyükşehir belediyelerinde Kadın ve aile Hizmetleri Şubeleri, belediyelerde Kadın Çalışmaları birimleri gibi birimler ve kadınlara yönelik Kades gibi uygulamalar var. Ayrıca şiddet konusunda toplum bilincini geliştirmeye yönelik, şiddeti önlemek için tam da bu adla, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı “Şiddet Önleme Merkezleri” kurulmuş. Çok güzel. Peki, sonuç ne? On yıl önce kreşe başlayan çocukların ailelerinde, çevrelerinde on yıl sonra; bütün bu merkezlerin, birimlerin, statü çalışmalarının sonucunda şiddet azalmış, kadının statüsü gelişmiş, çocukların olumlu, değer gördükleri bir ortamda yetişmesi sağlanmış mı? Şiddet önleme merkezleri ne yaptı on yıl içinde? Kadın birimleri ne yaptı? Kadın statüsü gelişti mi? Bütün bu merkezler, birimler, şunlar bunlar harıl harıl çalışırken biz yine 8 yaşında küçük bir kızın bir buçuk, iki aydır çözülemeyen cinayetinin, iki yaşındaki bebeğe uygulanan şiddetin, vahşice katledilen genç kızlarımızın cinayetinin, hayvan katliamının, doğa talanının ortasındayız. Neden? Çünkü toplumsal bilincin gelişmesinde, ülke olarak gelişimimizde eksik bir parça vardı ve bu parça, bu zamana kadar kadın ya da çocuk olarak görüldü hep. Ama geldiğimiz noktada zaman, deneyimlerimiz; bize geliştirilmesi gereken parçanın, toplum bilincinin gelişmesinde bütünü tamamlayacak eksik parçanın erkek olduğunu gösterdi. Bunca zamandır kadını eğitmeye çalıştı insanlar, çocuğu incelediler. Erkeği hep ayırdılar. Hiçbir değişme olmadığı gibi şiddet arttı. Çünkü erkeğin gelişimi düşünülmedi. Bize atlanılan, göz ardı edilen gerçeği, kadının tek başına gelişemeyeceğini, erkeklerin de gelişmesi gerektiğini zaman gösterdi.

“Bir erkeği eğitirseniz bir adamı eğitirsiniz. Bir kadını eğitirseniz bir kuşağı eğitirsiniz”. Brigham Young’un bu sözü yıllardır birçok kişiye atfedilmiş. Bu söz, ancak kadının kendi kararlarını alabildiği durumlarda geçerlidir. Çocukların okula gitmesine, kadınların toplum yaşamına katılmalarına erkekler karar verdiğine göre, erkekleri eğiterek; bu konularda doğru karar almalarına yönlendirmek daha doğru ve sorunlarımıza çözüm olabilecek bir yoldur. Kültürümüzde kadınlık, annelik sonraki nesile aktarılıyor. Kadınlar anne olmasalar bile annelik ve kadınlık konularında ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. Kadınların, alanlarında tanımlanan her şey hakkında, birbirlerine yüzlerce belki binlerce yıldır devam eden aktarımları var. Erkeklerde böyle bir aktarım varmış gibi görünmüyor. Bir aktarım varsa da bu “nasıl iyi baba olunur? Nasıl iyi eş olunur? gibi değil. Bu nedenle erkeği eğitmenin çok önemli olduğu, erkeği eğitince toplumu eğitebileceğimiz bir zamanda yaşıyoruz. Kendimize karşı dürüst olmalı, eksik, geliştirilmesi gereken yanlarımızı görmeliyiz. Erkeklere değer eğitimleri temelinde verilecek eğitimlerle, şiddetin çok önemli oranda azalacağı gerçeğini idrak etmeliyiz.  Dürüstlüğün olduğu yerde şefkat, şefkatin olduğu yerde saygı, saygının olduğu yerde anlayış, gelişir. Bu kavramların yaygınlaştığı toplumda şiddet barınamaz. Şiddet suçluları “sevdiğim için öldürdüm” “çok sevdiğim için zarar verdim” diyebiliyorlar. Toplum genelinde erkekler başta olmak üzere yapılacak şefkat, saygı, değer verme temelli çalışmalar, sevginin tezahürünün saygı ve şefkatle gerçekleşebileceğini gösterecektir. İnsanlar sevgiyi gerekçe göstererek işlediği hiçbir suç için şefkati öne süremez. Şefkat için kimse bunu diyemez. Şefkat her türlü statüden bağımsız, asil bir duygudur. Şiddeti önlemeye yönelik her eğitim, şefkat, saygı, değer verme kavramlarını geliştirme odaklı olmalıdır.

Dürüstlüğün, şefkatin, saygı ve anlayışın yaygınlaştığı bir toplum dileklerimle,

HABERE YORUM YAP

HABERE YAPILAN YORUMLAR

Hiç yorum yapılmamış.